Ben Senden Önce Ölmek İsterim

Ben 
senden önce ölmek isterim. 
Gidenin arkasından gelen 
gideni bulacak mı zannediyorsun? 
Ben zannetmiyorum bunu. 
İyisi mi, beni yaktırırsın, 
odanda ocağın üstüne korsun 
içinde bir kavanozun. 
Kavanoz camdan olsun, 
şeffaf, beyaz camdan olsun 
ki içinde beni görebilesin... 
Fedakârlığımı anlıyorsun: 
vazgeçtim toprak olmaktan, 
vazgeçtim çiçek olmaktan 
senin yanında kalabilmek için. 
Ve toz oluyorum 
yaşıyorum yanında senin. 
Sonra, sen de ölünce 
kavanozuma gelirsin. 
Ve orada beraber yaşarız 
külümün içinde külün, 
ta ki bir savruk gelin 
yahut vefasız bir torun 
bizi oradan atana kadar... 
Ama biz 
o zamana kadar 
o kadar 
karışacağız 
ki birbirimize, 
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz 
yan yana düşecek. 
Toprağa beraber dalacağız. 
Ve bir gün yabani bir çiçek 
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse 
sapında muhakkak 
iki çiçek açacak: 
biri sen 
biri de ben. 
Ben 
daha ölümü düşünmüyorum. 
Ben daha bir çocuk doğuracağım. 
Hayat taşıyor içimden. 
Kaynıyor kanım. 
Yaşayacağım, ama çok, pek çok, 
ama sen de beraber. 
Ama ölüm de korkutmuyor beni. 
Yalnız pek sevimsiz buluyorum 
bizim cenaze şeklini. 
Ben ölünceye kadar da 
bu düzelir herhalde. 
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde? 
İçimden bir şey: 
belki diyor. 


18 Şubat 1945, Nazım Hikmet


Çünkü Yarın Henüz Başladı


Kafanı kaldır ve çevrene bak
Gördüğün şeylerden hoşlanmayabilirsin
Omuzlarının üzerinde ağır bir yük
Ve özgürlüğün için hiçbir şey yapamaya bilirsin

Temizlik Yaptım Bugün

Temizlik yaptım bugün... 

Hem de tüm benliğimde...

Tüm kaslarımı, sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı temizledim...
En küçük yerlerine, kıvrımlarına girmiş, sinmiş bütün pislikleri attım...
Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce...
Görmenizi isterdim...
İçimde ne kadar da büyük bir yer kaplıyorlarmış...
Kırgınlıklarımı atarken, bakmadım neydi onlar diye...
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanmaya değer...

Ayrılık Sevdaya Dahil

Ne zaman bir yakınımı kaybetsem bu şiiri dinlerken buluyorum kendimi. En yakınlarımız değil midir sevgililerimiz? Benim için öyle... Çok şey yarım hâlâ, yazılmadığından -yazılamadığından.-   

Ayağa Kalk!


Pes ettiğin, yenildiğin için değil de devam etmek için ağlayabilmek isterseniz sizi uyandıracak, zaten içinizde olan bir şeylerin harekete geçmesine küçük bir katkısı olabilecek bu diyalogları iyi okuyun. Gerçekten hissedin..


Aslında gerçekten bildiğimiz şeyleri fark etmek için, ayağa kalkabilmek için bu cümlelerden birkaçı da eminim sizin içindir. O zaman başlıyoruz, haydi, şimdi ayağa kalk! Devam et..


Passenger - Let Her Go


ışığa yalnızca güneş ışığı az olduğunda ihtiyacın olur 
ve güneşi, yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin 
ve onu sevdiğini yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 

sadece mutsuz olduğunda, çok mutlu olduğun zamanları hatırlarsın 
evi özlediğin zaman yalnızca yoldan nefret edersin 
ve onu sevdiğini, yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 
gitmesine izin verdiğinde 

camının dibinde bakakalırsın 
ve bir gün bu rüyanın uzun süreceğini umarak 
ancak rüyalar yavaş gelir ve hızlı giderler 

onu, yalnızca gözlerini kapattığında görürsün 
belki bir gün nerede olduğunu anlarsın 
dokunduğun her şey elbet bir gün ölecek 

ama ışığa, yalnızca güneş ışığı az olduğunda ihtiyacın olur 
ve güneşi, yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin 
ve onu sevdiğini yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 

sadece mutsuz olduğunda, çok mutlu olduğun zamanları hatırlarsın 
evi özlediğin zaman yalnızca yoldan nefret edersin 
ve onu sevdiğini, yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 
gitmesine izin verdiğinde 

karanlıkta tavana baka duruyorsun 
kalbinde o eski bilindik boş his 
çünkü aşk çok yavaş gelir ve hızlı bir şekilde gider 

onu, uyuyakaldığında görürsün 
ancak hiç dokunmaz hiç tutmazsın 
çünkü onu o kadar sevmişsindir ki 
derinlere dalmışsındır 

ışığa yalnızca güneş ışığı az olduğunda ihtiyacın olur 
ve güneşi, yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin 
ve onu sevdiğini yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 

sadece mutsuz olduğunda, çok mutlu olduğun zamanları hatırlarsın 
evi özlediğin zaman yalnızca yoldan nefret edersin 
ve onu sevdiğini, yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 

ve onun gitmesine izin verirsin 
ve onun gitmesine izin verirsin 
ve onun gitmesine izin verirsin 

çünkü yalnızca güneş ışığı az olduğunda ihtiyacın olur 
ve güneşi, yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin 
ve onu sevdiğini yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 

sadece mutsuz olduğunda, çok mutlu olduğun zamanları hatırlarsın
evi özlediğin zaman yalnızca yoldan nefret edersin 
ve onu sevdiğini, yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 

çünkü ışığa yalnızca güneş ışığı az olduğunda ihtiyacın olur 
ve güneşi, yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin 
ve onu sevdiğini yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın 

sadece mutsuz olduğunda, çok mutlu olduğun zamanları hatırlarsın 
evi özlediğin zaman yalnızca yoldan nefret edersin 
ve onu sevdiğini, yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın

Çıkış Yolu

Ludwig Wittgenstein'ın yaşamının tek amacı sineğe şişeden çıkış yolunu göstermekti; ama, gerçek şuydu: İnsanoğlu şişeden çıkış yolunu öğrenmek istemiyordu; bizler tutsaktık, şişenin içi bizi büyülüyordu; cam yüzeylerin dokunuşu yetiyordu bize; bu cam yüzeyler deneyimlerimizin ve heveslerimizin sınırlarıydı; şişe derimizdi, ruhumuzdu; camın görüşümüzü bulandırmasına alışmıştık; çevremizdekileri arada cam olmadan açıkça görmek istemiyorduk; daha taze bir hava solumak istemiyorduk; şişenin dışında yaşayamazdık. Ya da, şişenin camdan yansımalı dilinde, kendimize bunun böyle olduğunu söylüyorduk.

"Sineğe şişeden çıkış yolunu göstermek mi istiyorsun? Şişeyi kır."